Ege’ye nazaran Akdeniz’i hep daha
çok sevmişimdir. Sıcak deniz merakı değil bu sevginin sebebi, yahut Mersin’in
Antalya’nın doğa katli denize paralel 10-15 katlı beton blokları da değil sebep,
sebep Akdeniz’in hem yeşili (ama ne yeşil) hem de maviyi bir arada sunan çok
kıymetli koyları, bükleri... Kayalık dağlarda sıra sıra uzanan kısa makileri ve
aşağıda pırıl pırıl henüz kirletilmemiş koyları... Marmaris' ten biraz yukarıya
çıkmaya başlayınca Bodrum, Datça, vs vs allah allah hele Kuşadası Çanakkale’ye
gelene kadar tepeler boz, çıplak.. Deniz, insana her haliyle güzel ama Akdeniz
kadar harika değil bu kıyılar benim gözümde... İşte budur bendeki Fethiye ve
Olimpos civarı yerlere olan ayrıcalıklı beğeni... Misal Fethiye’nin meşhur bir
Gemiler koyu’nu görmüş idim, bir 10 yıl kadar önce, hala unutamam ne kadar
güzel bir yer olduğunu... Zaten şaşırıyo insan oralara gidince, yerli turistten
çok en ucra, burası en keşfedilmemiş dediğiniz koyda dahi yabancı turiste (genelde ingiliz)
rastlayınca... Nasıl beceriyolar bilmiyorum ama Likya yolu’nu karış karış
arşınlamış yabancı trekking tutkunları heralde biz Türk’lerden daha çoktur... Kol
altlarındaki kırışıklıklarından tahmin ettiğim 50-60 yaşlarındaki incecik ve
benden daha kısa boylu, botları sırt çantası ile ciddi bir yürüyüş etabından dönen
yabancı kadın turiste imrenmemek elde değil... Övgüyü, takdiri hak ediyor
sonuna kadar. Ülkemizin gizli cennetleri hakkında bizden daha detaylı bilgiye
sahip olmaları, o kadar km yol katedip buraları görmeye gelmeleri, ve sonuna
kadar hakkını vermeleri gerçekten ilginç... Yabancı ülkelere, farklı cografyalara
gitmek, dünyadaki tüm kültürleri anlayıp, dinleyip görmek benim yaşam kaynağım
aslında. Ancak Türkiye’nin de çok değerleri noktalarına yer vermek gerekiyor,
Türkiye’nin de ölmeden önce görülmesi gereken-keşfedilmesi gereken birçok gizli
cennet köşesi olduğunu hatırlıyorum bu kısacık Kabak Koyu ziyaretinde...
Likya yolu'nun 2 saatlik bir tur ile keşeferken
Likya yolu'nun 2 saatlik bir tur ile keşeferken
İdeal bir akdeniz tatili bence
Fethiye’den başlamalı... Tüm Fethiye koyları (Kelebekler vadisi, Saklıkent,
Gemiler, Cennet, Kabak ve diğer adını bilmediğim deniz içi mağaralar vs vs.)
2-3 günlük tekne turlarıyla gezilmeli... Mavi tur; şahsi fikrim çok pahalı,
günlük adam başı vereceğin 60TL ile çok rahat Fethiye koy turu tamamlanabilir...
Sadece denizi değil, karadaki dağları yani müthiş manzaralara gebe likya yolu
yürüyüşleri, şelale molalarını da kapsamalı bu tur... Likya’da uzun yürüyüşün
sonunda kan ter içinde varılan bir şalalede serinlemedikçe hakkını vermiş sayılmazsınız
Fethiye keşfinin... Bu arada nasıl ki Nepal birçok alternatif rota
seçenekleriyle trekking turizminin gözde ülkesi, farkına varıyorum ki Fethiye’den
başlayan Antalya’ya kadar uzanan Likya yolu’da trekking turizminin önemli
rotalarından.
Kabak koyu ile söylenmesi gerekli
diğer konuları çok özet geçersem, sözde sit alanı ancak korumanın esamesi
okunmuyor... Plajda çok sevgili bir milletvekillimizin yakınına ait tek bir
işletme mevcut... Tüm demokratik, özgürlükçü gençlik bu iktidar partisine
tahsis adilmiş sit alanındaki işletmeden yiyip, içiyor, Gezi parkını allayıp
süsleyip pullayıp anlatan kitaplarını bu işletmenin şemsiyeleri altında okuyor ...
Paralar, 'destan yazan polisimiz'i anlatanların cebine gidiyor her zaman olduğu
gibi.. Evet, tek bir işletmeye ruhsat verilmiş bu sit alanının denize sıfır
bölgesinde ve o işletmede iktidarımız ile yakın dost.. E normal... Hiç
şaşırmıyorum... Sit alanı ama zaten bu işletme de orada halka hizmet sunuyor değil
mi! İnsanlar bu tekelin kime ait olduğunun farkında mı, sanmam... Farkında
olsalar ne değişecek, bence hiç birşey... Yemeye, içmeye devam... 2 gün süren
Starbucks, Mado protestolarını mı savunacağım şimdi burada yahut 1 gün bile
sürmeyen AVM boykotlarını, hadi canım ben de... Adam çatır çatır vermiş ruhsatı
arkadaşına ‘al işlet buyur, sit alanı senindir’, biz naapalım ama de mi... Koyun
biraz içlerine doğru henüz yukarı dağa tırmanmaya başlamadan camping alanları
ve bungalow tarzı konaklama başlıyor... Hijyenden yoksun bu ahşap konaklama
barakalarının altında çöpler birikiyor yer yer... Herkes tatile gelmiş,
belediye yok, jandarma yok kim sorumlu olacak buraların tertibinden,
temizliğinden... Allah’a emanet Türkiye... Sit alanı dedim ya, adına yakışık
nazar boncuğu kaçak evler de var... O kadar kaçak ki gözümüzün dibinde
farketmemek bilmemek için hem kör, hem sağır olmak gerek.. yahut yönetici
olsanız da yeter... Bu kaçak evler de bölge halkına ait tabi... O kadar
kaçak ki, evler tuğla kolon kiriş vaziyette... sıva dahi yapmamışlar (beton blokları, kolonları hem yapıp hem de dımdızlak bırakmışlar, egenin simgesi güzelim taş evler ve begonvilli bahçeleri ile bu kaçak-göçekleri mukayese radarına takılıyor aklım hemen)... bahçesi
hurda yığını... pis, bakımsız, KAÇAK... altyapı?!! Ne gerek... daha yüzülüyor
elhamdülillah koyda... hele bir kirlensin, düşünülür bir çaresi... Gene bir
tezat var ki; evet buralar sit alanı ama şahsi arsalar... Hem sit alanı, hem
şahıs arazisi? Nasıl bir sittir! kafam almadı benim... Otelimiz de koyun sit
alanı dışında kalan bölgesinde şahsa ait arsa üzerine kurulu... Dağın,
kayalığın dibinde... en tepede... Diyor ki sahibi, ‘paket arıtma olan tek tesis
biziz burada’... Sit alanına uygun yapılı sözde diğer işletmelerdeki arıtma,
altyapı konuları, kimsenin umrunda değil tabii...İşi bu olanların, belediyelerin vs.lerin sahip
çıkmadığına tatilci gençlik nasıl sahip çıksın... Ekonomik olarak gücünün
yettiği, hurda yığını ve çöplerin kümelendiği kaçak evlerin hemen yakınındaki
camping alanında kalmaya razı (yanlış anlaşılmasın campinge karşı değilim, kamp
olmasın otel olsun asla demiyorum, ama bizdeki kamp anlayışı dahi çevreye
duyarlı değil maalesef) ...
Köyceğiz Gölü'nde soluklanırken Erhan
Orman yeşil, Deniz mavi, Aşkım Erhan :))
Kabak kuşbakışı
Kabak Kuşbakışı - Bu patika (Likya yolu) tabanvay vaziyette inilmiştir :))
Terli trecking nedeniyle saçlarım ıslak
Bungalow tipi konaklama
Koyun arka manzarası böyle... Henüz görünen tahribat
çok az... Doğa o kadar cömert davranmış ki buraya, biz Türklerin
şuursuzluklarına rağmen daha uzun yıllar güzelliğinden birşey kaybetmeyecek
diye umuyorum burası için. Uygulamada yaşanan aksiliklere rağmen, halen sit
alanı statüsünde olması avunulacak bir durum. Ansızın statüsünü kaybeder mi
bilemem...
Gene karamsar bir gözle baktım
duruma, ama fotoğraflarım çok iç açıcı J)
Elimde değil, tatil Türkiye’de olunca Türkiye’nin her başlıkta yapılan
yanlışlıklarından insanın kendini sıyırması mümkün olmuyor... Belki bu yüzden
uzak yerlerde yapılan tatil hep daha meditatif, daha tazelenmiş bir zihinle dönüşü
sağlıyor bana...
No comments:
Post a Comment