Tuesday, August 20, 2013

Kabak Koyu

Fethiye






Ege’ye nazaran Akdeniz’i hep daha çok sevmişimdir. Sıcak deniz merakı değil bu sevginin sebebi, yahut Mersin’in Antalya’nın doğa katli denize paralel 10-15 katlı beton blokları da değil sebep, sebep Akdeniz’in hem yeşili (ama ne yeşil) hem de maviyi bir arada sunan çok kıymetli koyları, bükleri... Kayalık dağlarda sıra sıra uzanan kısa makileri ve aşağıda pırıl pırıl henüz kirletilmemiş koyları... Marmaris' ten biraz yukarıya çıkmaya başlayınca Bodrum, Datça, vs vs allah allah hele Kuşadası Çanakkale’ye gelene kadar tepeler boz, çıplak.. Deniz, insana her haliyle güzel ama Akdeniz kadar harika değil bu kıyılar benim gözümde... İşte budur bendeki Fethiye ve Olimpos civarı yerlere olan ayrıcalıklı beğeni... Misal Fethiye’nin meşhur bir Gemiler koyu’nu görmüş idim, bir 10 yıl kadar önce, hala unutamam ne kadar güzel bir yer olduğunu... Zaten şaşırıyo insan oralara gidince, yerli turistten çok en ucra, burası en keşfedilmemiş dediğiniz koyda dahi  yabancı turiste (genelde ingiliz) rastlayınca... Nasıl beceriyolar bilmiyorum ama Likya yolu’nu karış karış arşınlamış yabancı trekking tutkunları heralde biz Türk’lerden daha çoktur... Kol altlarındaki kırışıklıklarından tahmin ettiğim 50-60 yaşlarındaki incecik ve benden daha kısa boylu, botları sırt çantası ile ciddi bir yürüyüş etabından dönen yabancı kadın turiste imrenmemek elde değil... Övgüyü, takdiri hak ediyor sonuna kadar. Ülkemizin gizli cennetleri hakkında bizden daha detaylı bilgiye sahip olmaları, o kadar km yol katedip buraları görmeye gelmeleri, ve sonuna kadar hakkını vermeleri gerçekten ilginç... Yabancı ülkelere, farklı cografyalara gitmek, dünyadaki tüm kültürleri anlayıp, dinleyip görmek benim yaşam kaynağım aslında. Ancak Türkiye’nin de çok değerleri noktalarına yer vermek gerekiyor, Türkiye’nin de ölmeden önce görülmesi gereken-keşfedilmesi gereken birçok gizli cennet köşesi olduğunu hatırlıyorum bu kısacık Kabak Koyu ziyaretinde...
                                           Likya yolu'nun 2 saatlik bir tur ile keşeferken

İdeal bir akdeniz tatili bence Fethiye’den başlamalı... Tüm Fethiye koyları (Kelebekler vadisi, Saklıkent, Gemiler, Cennet, Kabak ve diğer adını bilmediğim deniz içi mağaralar vs vs.) 2-3 günlük tekne turlarıyla gezilmeli... Mavi tur; şahsi fikrim çok pahalı, günlük adam başı vereceğin 60TL ile çok rahat Fethiye koy turu tamamlanabilir... Sadece denizi değil, karadaki dağları yani müthiş manzaralara gebe likya yolu yürüyüşleri, şelale molalarını da kapsamalı bu tur... Likya’da uzun yürüyüşün sonunda kan ter içinde varılan bir şalalede serinlemedikçe hakkını vermiş sayılmazsınız Fethiye keşfinin... Bu arada nasıl ki Nepal birçok alternatif rota seçenekleriyle trekking turizminin gözde ülkesi, farkına varıyorum ki Fethiye’den başlayan Antalya’ya kadar uzanan Likya yolu’da trekking turizminin önemli rotalarından.






Kabak koyu ile söylenmesi gerekli diğer konuları çok özet geçersem, sözde sit alanı ancak korumanın esamesi okunmuyor... Plajda çok sevgili bir milletvekillimizin yakınına ait tek bir işletme mevcut... Tüm demokratik, özgürlükçü gençlik bu iktidar partisine tahsis adilmiş sit alanındaki işletmeden yiyip, içiyor, Gezi parkını allayıp süsleyip pullayıp anlatan kitaplarını bu işletmenin şemsiyeleri altında okuyor ... Paralar, 'destan yazan polisimiz'i anlatanların cebine gidiyor her zaman olduğu gibi.. Evet, tek bir işletmeye ruhsat verilmiş bu sit alanının denize sıfır bölgesinde ve o işletmede iktidarımız ile yakın dost.. E normal... Hiç şaşırmıyorum... Sit alanı ama zaten bu işletme de orada halka hizmet sunuyor değil mi! İnsanlar bu tekelin kime ait olduğunun farkında mı, sanmam... Farkında olsalar ne değişecek, bence hiç birşey... Yemeye, içmeye devam... 2 gün süren Starbucks, Mado protestolarını mı savunacağım şimdi burada yahut 1 gün bile sürmeyen AVM boykotlarını, hadi canım ben de... Adam çatır çatır vermiş ruhsatı arkadaşına ‘al işlet buyur, sit alanı senindir’, biz naapalım ama de mi... Koyun biraz içlerine doğru henüz yukarı dağa tırmanmaya başlamadan camping alanları ve bungalow tarzı konaklama başlıyor... Hijyenden yoksun bu ahşap konaklama barakalarının altında çöpler birikiyor yer yer... Herkes tatile gelmiş, belediye yok, jandarma yok kim sorumlu olacak buraların tertibinden, temizliğinden... Allah’a emanet Türkiye... Sit alanı dedim ya, adına yakışık nazar boncuğu kaçak evler de var... O kadar kaçak ki gözümüzün dibinde farketmemek bilmemek için hem kör, hem sağır olmak gerek.. yahut yönetici olsanız da yeter... Bu kaçak evler de bölge halkına ait tabi... O kadar kaçak ki, evler tuğla kolon kiriş vaziyette... sıva dahi yapmamışlar (beton blokları, kolonları hem yapıp hem de dımdızlak bırakmışlar, egenin simgesi güzelim taş evler ve begonvilli bahçeleri ile bu kaçak-göçekleri mukayese radarına takılıyor aklım hemen)... bahçesi hurda yığını... pis, bakımsız, KAÇAK... altyapı?!! Ne gerek... daha yüzülüyor elhamdülillah koyda... hele bir kirlensin, düşünülür bir çaresi... Gene bir tezat var ki; evet buralar sit alanı ama şahsi arsalar... Hem sit alanı, hem şahıs arazisi? Nasıl bir sittir! kafam almadı benim... Otelimiz de koyun sit alanı dışında kalan bölgesinde şahsa ait arsa üzerine kurulu... Dağın, kayalığın dibinde... en tepede... Diyor ki sahibi, ‘paket arıtma olan tek tesis biziz burada’... Sit alanına uygun yapılı sözde diğer işletmelerdeki arıtma, altyapı konuları, kimsenin umrunda değil tabii...İşi bu olanların, belediyelerin vs.lerin sahip çıkmadığına tatilci gençlik nasıl sahip çıksın... Ekonomik olarak gücünün yettiği, hurda yığını ve çöplerin kümelendiği kaçak evlerin hemen yakınındaki camping alanında kalmaya razı (yanlış anlaşılmasın campinge karşı değilim, kamp olmasın otel olsun asla demiyorum, ama bizdeki kamp anlayışı dahi çevreye duyarlı değil maalesef) ... 
 Köyceğiz Gölü'nde soluklanırken Erhan

 Orman yeşil, Deniz mavi, Aşkım Erhan :)) 


 Kabak kuşbakışı
 Kabak Kuşbakışı - Bu patika (Likya yolu) tabanvay vaziyette inilmiştir :))

 Terli trecking nedeniyle saçlarım ıslak

 Bungalow tipi konaklama


Koyun arka manzarası böyle... Henüz görünen tahribat çok az... Doğa o kadar cömert davranmış ki buraya, biz Türklerin şuursuzluklarına rağmen daha uzun yıllar güzelliğinden birşey kaybetmeyecek diye umuyorum burası için. Uygulamada yaşanan aksiliklere rağmen, halen sit alanı statüsünde olması avunulacak bir durum. Ansızın statüsünü kaybeder mi bilemem...

Gene karamsar bir gözle baktım duruma, ama fotoğraflarım çok iç açıcı J) Elimde değil, tatil Türkiye’de olunca Türkiye’nin her başlıkta yapılan yanlışlıklarından insanın kendini sıyırması mümkün olmuyor... Belki bu yüzden uzak yerlerde yapılan tatil hep daha meditatif, daha tazelenmiş bir zihinle dönüşü sağlıyor bana...

Ülkemi çok seviyorum. NOKTA.:)